The Worst Person in the World

The Worst Person in the World ★★★

Filmin süresi bana biraz uzun geldi ama bitirdiğimde anlatması gerekenleri yeteri kadar anlattığını fark ettim. Norveç yapımı olmasından dolayı mı bilmiyorum ama başta içine dalmakta biraz zorlandım. Yine de anlatmak istediği mesajlar güzeldi bence.

Julie'nın hayattan ne istediğini tam olarak bilememesi bana oldukça geçti. Başta karaktere sinir olabiliyorsunuz. Ama bu onu kötü biri mi yapar? Hem de dünyanın en kötü insanı? Daldan dala atlaması sevdiklerini bile bencilce sevmesi... Sevgi biraz da bencilce değil midir zaten? Julie zaten gerçek bir sevginin peşinde de değildi bence. Meslek seçimlerinde olduğu gibi yaşadığı ilişkilerde de hep kendini bulmaya çalışıyordu. Çok sevildiğini hissettiği ve ilişkinin güzel gittiği sıralarda beraber olduğu kişiye 'senin yanında kendim olabilirim' demesi hep bundan değil miydi? Kendisi de kim olduğunu bilemiyordu tam olarak. Ama korkusuzca içinde olduğu durumu değişebilecek bir yapıda olduğunu da biliyordu. Kendini bulmak adına risk almaktan korkmuyordu. Bu nedenle de bencil duruyor. Bi bakıma bu yapımın Norveç yapımı olmasını da bu noktada beğendim aslında. Çünkü çok daha az revah seviyesi olan yerlerde insanlar kendilerini bulma konusunda bu kadar kafa yorup sorunlar da yaşayamıyorlar. Bencil olamıyorlar, iş ya da eş durumunu çok daha romantize edip önlerine geldiği gibi yaşıyabiliyorlar. Ya da bunu kendilerinin tercihi olduğunu sanıyorlar. Ama dediğim gibi Julie bencilden ziyade daha çok cesur bir karakterdi bana göre. Girdiği bir meslek grubu ya da yaşadığı bir ilişkiden başta fiziksel olarak bir zevk aldığını hissetse de bu onu doyuma ulaştırmıyordu. Çok daha fazlasını istiyor, kendi hayatının başrolü olmanın peşinde gidiyordu. Ve bunu yaparken de kültürel durumlar veya refah seviyesi fark etmeksizin her kadının içinde bulunduğu durumlarla çarpıcı bir şekilde gösteriyordu. Erkek bir izleyici olsam belki de Julie'yı çok daha bencil bulabilirdim. Ama bir kadın izleyici olarak aile kurmaktan kaçınan bir yapıda olmasını çok daha net anlayabildim. Çocuk sahibi olmak istememesini anne sorunlarına bağlasalar da anlardım ama baba sorunlarına bağlamaları da mantıklıydı. Yani film bunu tam olarak yapmıyordu aslında ama özellikle kafasının güzel olduğu sırada babasını ve beraber olduğu erkeklere öfkelendiğini gördüğümüz halüsinasyon sahnesinde bunu bize gösteriyorlardı bence. Bazı aşırı sahneleri yüzünden verilmek istenen mesaj kaçırılabilir gibi dursa da bu da yönetmenin yöntemi diyip almamız gereken mesaja odaklanmalıyız bence. Ben o şekilde bakınca filmi daha çok beğendim.

Julie dışındaki karakterlere gelecek olursam birbirinden zıt iki erkek karakter görüyoruz. Biri Julie'nın ilk beraber olduğu kişi olan Aksel ve ondan sonra tanıştığı Eivind. Aksel daha olgun ve yaşça büyük, entellektüel çevreye sahip birisi. Eivind ise Julie ile yaşıt ve normal bir işe sahip birisi. Julie'nin kendisini Aksel'in yanında basık hissettikten sonra onu aldatmaya karşı oluşan hissi ve bu sırada da Eivind'i bulması çok mantıklıydı çünkü dediğim gibi onun zıttı bir yapıya sahip. Julie'nin bencil durmasının sebeplerinden biri de partnerleri ile tanışırken yalan söylemesi olabilir bence. Aksel ile tanışırken karikatürlerini okuduğunu söylemişti mesela, Eivind ile tanıştığında da eğitimini tamamlamamasına rağmen doktor olduğunu söyledi. Elde etmek ve sonuç odaklı ilerliyor. Sürecin içerisinde ne istediğine ve ya ne hissedeceğine başta çok odaklanmıyor. Bu nedenle beraber olduğu kişilerle tam doyuma ulaşmayıp hatalar yapması çok daha doğal hale geliyor. Bu iki kişide de beraberliklerinde çevreden aldığı duyumlar olsun ya da kendi içinde yaşadığı durumlar olsun hiçbir zaman tam kendi potansiyelini yaşadığını hissedemiyor. Bu filmi daha önceden izlesem sanırım Julie karakterini bu kadar anlayamazdım ancak yetişkinlik dönemimin başında onun yaşadığı gibi karmaşaların farkında olan birisi olarak bu filmi izlediğimde bana çok şey anlattığını fark ettirdi. O nedenle bu yapımı beğenen kesimin çok beğenmesini ve beğenmeyen kesimin de bir şey bulamamasını anlayabiliyorum. Arthouse filmler biraz da böyledir, herkese hitap etmemesi normal karşılanmalı bence.

Genel olarak hayatın önemli kararlar alması gerekilen yetişkinlik döneminde kendini ve ne istediğini bulmanın, hayatta bir yer edinip kendince bir iz bırakmak istemenin oldukça iyi anlatıldığı bir yapımdı. Hayatta çok daha fazla ne yaptığının farkında olmak dileğiyle...

Zamanımın çoğunu ne kötüye gidebilir diye endişelenerek geçirdim. Ancak zaten kötü giden şeyler hiç endişelendiğim şeyler olmamıştı.

Block or Report